Perşembe, Eylül 25, 2008

Basit limonata tarifi...




Mutfakta vakit geçirmeyi sevenlere basit ve bir o kadar da lezzetli limonata tarifi vereyim. 10 adet limonu alın, 3 tanesini bir büyük tencere ya da kabın içine rendeleyin. Geri kalan limonları 4'e bölerek aynı kaın içine atın. Üzerine 800 gr - 1 kg toz şeker ekleyin.

Bu kapta limonları 1 saat bekletin, şekeri iyice çeksin. Sonra bu kabın içindeki limonları iyice mıncıklayarak ezin. Bu ezme sırasında 1-2 bardak su ekleyebilirsiniz. Ezdiğinizde çıkan suyu süzerek başka bir kaba alın. Ezdiğiniz posa kalan limonlara 1 litre su ekleyin ve yarım saat daha bekletin.

Sonra yine mıncıklama ve ezme işlemini tekrarlayın. Buradan çıkan suyu da diğer kaba ekleyin. Bu konsantre suya şekerini seveceğiniz kıvama gelen kadar tadın ve su ekleyin. İki litre su ekledikten tadına bakın, şekerli geldiyse bir iki litre daha ekleyin. Tadını sevene kadar su eklemeye devam edin.

Sonra bu limonatayı cam şişelere koyun. Bir iki şişenin içine taze yaprak nane koyun. Bu nane yapraklarını 2 saat sonra çıkarmayı unutmayın.

Afiyet olsun...

Uludağ Limonata'nın zaferi



Kim ne derse desin bu yılın yaz aylarında rakiplerine açık ara fark atan içecek Uludağ Limonata oldu. Gazlı içeceklere bile önemli bir rakip haline gelen Uludağ Limonata kimseler yetmiyor. İnsanlar şişeyle değil kasayla alıyor Uludağ Limonata'yı. Market raflarında ve dolaplarda Uludağ Limonata'nın yerinde bir şişe bulabilirseniz kendinizi şanslı sayabilirsiniz.

Türkiye'nin geleneksel limonata tadına yaklaşan formulüyle bir anda kulaktan kulağa dolaşmaya başladı. Uludağ Genel Müdür Yardımcısı Ömer Kızıl satış artışının reklam kampanyasına bağlıyor. Bahsettiği reklamı hiç gördüğümü hatırlamıyorum, görsem de beni satın almaya götürür müydü emin değilim. Ama adı ve tadı dillerde dolaşmaya başlayınca herkes sevdi bu tatlı ve serinletici içeceği.

Ömer Kızıl diyor ki, bu tadı yakalamak için Ar-Ge bölümündeki uzmanlar yaklaşık 500 kere deneme yanılma yöntemiyle limonata yapmışlar.Ömer Kızıl şöyle devam ediyor: "Limonatayı pazara sunmadaki başlıca hedefimiz, özellikle yaz aylarında evlerde ciddi bir tüketimi olmasıydı. Ancak evde limonatanın tadını tutturmak oldukça zahmetli bir iştir. Biz geleneksel lezzetiyle limonatayı hazır şekilde tüketiciye sunduk, bu da tüketiciyi cezbetti. Uludağ, 78 yıllık bir üretim tecrübesine sahip. Bugün üretmiş olduğumuz efsane gazoz Uludağ, Türkiye dışında Avustralya’dan, Amerikaya kadar birçok ülkeye ihraç ediliyor. İşte bu birikim, herkesin evde yaptığı o ev limonatası tadını yakalamamızı sağladı. Dışarıda yapılan limonatalara göre tat ve hijyen olarak her zaman aynı standartta olmamız, tüketicinin ürünü sahiplenmesini sağladı. Limonata zaten geleneksel bir içecek. 78 yıllık bir Türk şirketi tarafından üretilmesi de Türk tüketicisini olumlu yönde etkiledi".

Biraz şekeri azaltılabilir ya da içerken içine bol buz atabilirsiniz.

Pazartesi, Eylül 22, 2008

Rainbow Warrior Beşiktaş'ta



Dünyanın en önemli çevre koruma örgütü Greenpeace'in Rainbow Warrior (Gökkuşağı Savaşçısı) isimli gemisi Beşiktaş'taki İDO İskelesi yanına yanaştı. 25 Eylül Çarşamba gününe kadar bu iskelede demirli olacak gemi, sabah saatlerinden itibaren ziyarete açık olacak.

Ziyaretçilere gemide yapılacak çeşitli etkinliklerde çevre bilincini geliştirecek film gösterimleri, semineler gerçekleştirilecek.

Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın. Hayatınızı değiştirecek, dünyayı kurtarmaya yardımcı olacak birşeyler öğrnebiliriz.

Detaylı bilgi için www.greenpeace.org/turkey/

"Farkında mısınız? Kuruyoruz"




Çevreci kuraklığa karşı Büyükçekmece' Gölü'nde 1 gün geçirecek
22.09.2008 | Anadolu Ajansı | Haber

Çevreciler, Türkiye'de yaşanan kuraklığa dikkat çekmek amacıyla 11 Ekim'de Büyükçekmece Gölü'nün kuruyan alanında "Farkında mısınız? Kuruyoruz" sloganıyla bir gün geçirecek.
Proje Sözcüsü İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye'de 35 il ve 210 ilçede şu an kuraklık olduğunun resmen ilan edildiğini söyledi.
Kadıoğlu, "Ülkemizde kuraklığın gelişimini, günlük/aylık olarak takip ederek, kurak ve nemli alanların ve bunların şiddetinin yerel dağılımı hakkında doğru ve zamanında bilgi sahibi olamıyoruz. Bunun bir sonucu olarak da kuraklığı, su kaynaklarının azalması, göllerin kuruması gibi görünür olan ciddi sonuçları ile ama çok geç kalarak fark edebiliyoruz" dedi.
Kuraklığın Türkiye'de en zararlı ve en az anlaşılan doğal afetlerden biri olduğunu savunan Kadıoğlu, rastgele ve seyrek bir şekilde oluşan kuraklığın en kapsamlı sosyo-ekonomik zararlara neden olan ve yavaş gelişen en sinsi ve en tehlikeli doğal afet olduğunu kaydetti.

Risk yönetimine geçilsin
Bütün sektörlerin ve ilgili otoritelerin katılımıyla "Kuraklık Yönetim Ekibi" oluşturulması, "Küresel düşün yerel hareket et" prensibine uygun olarak da sanayicilerin ve işadamlarının enerji ve su tasarrufu yaparak, bu problemin çözümüne katkıda bulunmaları gerektiğini vurgulayan Kadıoğlu, "Ülkemizde etkin enerji ve su tasarrufu politikaları uygulanmazsa gelecekte büyük enerji ve çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalacağımız kesindir" dedi.
Devletin kuraklık planları yaparak "risk yönetimine" geçmesi gerektiğini belirten Kadıoğlu, "Kıt olan su kaynaklarımızı da verimli kullanabilmek için merkezi ve yerel yönetimlerimiz de her yeni su yılının başında su bütçesini hazırlayıp gerektiğinde 'Kuraklıkla Mücadele Planları'nı devreye sokmalıdır" dedi.
Türkiye genelinde, yağışlar azalınca GAP alanı başta olmak üzere, tüm nehirlerin taşıdığı su miktarının da düşeceğini anlatan Kadıoğlu, "Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi de önemli ölçüde azalınca, hidroelektrik enerji üretimi de aksayacak" diye konuştu.

Konserler düzenlenecek
Proje yöneticisi meteoroloji mühendisi Volkan Diler de Türkiye'de kuraklıkla mücadelede öncelikli adımın kuraklığın bir afet olarak kabul edilmesi olduğu için 11 Ekimde Büyükçekmece Gölü'nde yapılacak etkinliğin adının "Farkında mısınız? Kuruyoruz" olduğunu söyledi.

Diler, "İlk ayağı Büyükçekmece Gölü olan etkinlikler, takip eden senelerde, ülkenin dört bir yanında aynı sorunun yaşandığı kuruyan göl yataklarında devam edecek. Çevreciler, kuruyan göl yatağında bir gün geçirecek. Konserler verilecek" dedi.

Kaynak: Referans Gazetesi

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=106674&KOS_KOD=17

Çarşamba, Eylül 03, 2008

Ramazan Ayı'ndaki gıda reklamları ve tüketici davranışları...




Yazının başlığı her ne kadar bir pazarlama öğrencisinin üniversite tezi gibi görünse de, aslında çok basit durumu tespiti yapma amacını taşıyor. Ramazan Ayı geldiğinde her yerler ama her yerler hazır gıda ürünleri, restorant reklamları ve otel menüleri, iftar programları gibi başlıkları taşıyan yüzlerce reklamla dolup taşmaya başlar.

Televizyon ekranları daha önce adını hiç bilmediğimiz, market raflarında görmediğimiz zeytin, peynir, reçel, bal, sucuk, salam, vs... reklamlarıyla dolup taşar. İşin ilginç yanı bu gördüğüm markayı marketten almaya kalsam bulmam mümkün değil, çünkü benim yaşadığım yerdeki marketlerin hiç birinde bulunmaması önemli bir engel tabii buna. Televizyona reklam verenin Türkiye'nin her yerinde aşağı yukarı bulunuyor olması temel bir gereklilik.

Bir de hafta sonu gazetelerin içinden fışkıran ve gazetele sığmayan marketlerin insertleri beni çok güldürüyor. Sonra şunu düşünmeye başladım. Acaba Ramazan geldiği dönemde oruç ibadetini yerine getirenler birden bire tüm tüketim alışkanlıklarını değiştirip, birden kıtlıktan çıkmış insanlara mı dönüşüyor. Ramazanda yemek ve gıda sektörü tavan mı yapıyor, insanlar Gustav kasırgasına yakalanmış gibi evlerine stok mu yapıyorlar?

Benim gözlemlediğim kadarıyla hayır. Özellikle son yıllarda il olarak Ali Kırca'nın bir trend olarak imzaa attığı, ana haber bültenlerinin hepsinde gördüğümüz "Ramazan fırsatçıları - Ramazan zamları" haberlerinden sonra zaten insanlar bir kalıp beyaz peynir almaktan uzak bir hayat sürmeye başladıktan sonra.


Bugün Taraf Gazetesi'nde yer alan haber düşüncelerimi doğrular nitelikteydi. Real Hipermarketleri Genel Müdürü Kubilay Özerkan, Ramazan'ın ilk iki gününde geçen yıla oranla yüzde 10'a yaklaşan azalma olduğunu söylemiş. 2008 yılı içinde perakende sektörü yüzde 20'lere varan daralma yaşadı. Bu daralmanın Ramazanda birden ortadan kalkacağını düşünmek büyük iyimseklik olurdu zaten.

O zaman bu reklamların çıldırmasının ne alemi var. Bütün gün televizyonda milletin gözüne bu gıda ürünlerini vurmakta nasıl bir mantık var, markalar için ne gibi bir yarar var bilemiyorum.

Son olarak bu markalar arasında 11 ay yatıp iletişim yapmayıp, Ramazan geldiğinde televizyon reklamıyla bütün işleri yoluna koyacağını, satışlarını patlatacağını düşünen Kobi zihniyetine ne kadar güldüğümü söylemeliyim. Bu reklamların ardından istedikleri satışa ulaşamayınca da başarısızlığı reklam şirketi üzerine atmaları ayrıca ilginç. Ama kimse de onlara iletişim sürekli, düzenli ve tutarlı bir şekilde yapıldığında işe yarayan bir şeydir. Sadece Ramazan'da verdiğin 5-10 reklamla çözebileceğin bir sorun değil.

Neyse ben merakla ve keyifle bu reklamları, ilanları izlemeye devam edeceğim.

Hayırlı Ramazanlar