Cumartesi, Kasım 11, 2006

WWF Türkiye'den Baltalı Golf ilanı


Bu hafta yine sizlere beğendiğim iki yeni ilanı göstermek istiyorum. Bu ilanların özelliği ikisi de çevre konuları ile ilgili olması. Birinci ve en çok beğendiğim, bana en çarpıcı geleni WWF – Türkiye’nen aylık dergilere verdiği bir ilan. Ben bu ilana Baltalı Golf adını verdim. Meğerse golf oynamak için sopalara gerek yokmuş. Golf oynamak için öncelikle golf oynayacak arazi bulmak ve buradaki ağaçları kesmek gerekiyormuş. Yani golf için baltalı ilahlar ve motorlu testere yeterli oluyor. Bu golf sahalarını yeterli derecede yeşil tutmak için ise ne kadar çok su harcandığını ve doğal su kaynaklarından yasa dışı su çekildiğini de bilmemiz gerekiyor. WWF – Türkiye’nin ilanında “Tek vuruşta 200.000 ağaç” sloganıyla şunları anlatıyor. “Güney kıyılarımızda açılması planlanan golf sahaları için yüz binlerce ağaç kesilecek. Üstelik bölgenin su kaynakları yeni sahaları kaldıramayacak kadar sınırlı. Bir büyük yanlışı engellemek için bize destek verin. www.wwf.org.tr”

Yine çevre konusuna duyarlı bir etkinlik ilanıydı. Sadece bir dergide göndüm. Türkiye’de böyle bir etkinliğin yapıldığı ile ilgili hiç haber okumadım. İlan ve haber kullanımı çok kısıtlı kalsa da benim dikkatimi çekmeyi başardı. 31 Ekim 2006 tarihinde düzenlenen Uluslar arası Karadeniz Etkinlik Günü ilanıydı yukarıda gördüğünüz. Karadeniz’in bırakılan atıklardan dolayı iyice kirlenmesi ve doğal yaşamın giderek kaybolmaya başlanması üzerine Karadeniz’in eko-sisteminin korunmasına yönelik yapılan projeler bütünü. İçinde Rusya, Bulgaristan, Gürcistan, Romanyave Türkiye’nin sivil toplum kuruluşları ve hükümetler düzeyinde yürütülen bir proje. Reklamın mesajı kısa ve net. “Atıklarınızın sonuçlarına katlanmaya hazır mısınız? Karadeniz’i kurtarmak için destek olun. www.oneblacksea.org “

Çevremizle ilgilenmeye ve elimizden bir yardım geliyorsa yapmaya hazır mısınız. Ağaçsız ve penceresinden içeri atık boşalan bir dünyada yaşamak istemiyorsak.

Haftanın Kitabı


Pazarlama Mucize mi ?

Pazarlama konusunda eğitim ve seminerler veren pazarlama uzmanı Zeki Yüksekbilgili’nin yetin kitabı “Pazarlama Mucize Değildir” Sinemis Yayınları’ndan çıktı. Zeki Yüksekbilgili pazarlama konusunda hem teorik hem de çalışma alanında kısa zamanda önemli ulusal ve uluslararası deneyim kazanmış bir pazarlama uzmanı. Kitabında özellikle Türkiye’de olduğu kadar dünyada da bir sorun haline gelen bir yanlışa dikkat çekiyor. Benim de sık sık yazılarımda vurguladığım, pazarlama müdürlerinin kendilerini satış müdürü sanmaları ve onların işlerini yaparak pazarlama disiplininden ve uygulamalarından uzaklaşmaları konusunda saptamları var. Zeki Yüksekbilgili kitabında pazarlamanın ne olup olmadığını anlatırken, şirketlerin yönetim yanlışlarının pazarlamaya çıkartıldığına dikkat çekiyor. Küçük işletme yöneticilerinden, pazarlama ve işletme öğrencilerine, pazarlama iletişimi alanında çalışan PR’cı ve iletişimcilere kadar büyük bir kesimin okuması gereken bir kitap. Keyifli okumalar.

Pazarlama Mucize Değildir
Zeki Yüksekbilgili
87 sayfa, 6 YTL
Sinemis Yayınları

Pazar, Kasım 05, 2006

Mahalle Afet Gönüllüsü olun


Geçtiğimiz haftalarda iki kez sallanınca yine aklımız başımıza geldi. Epeydir unuttuğumuz deprem yine zihinlerimizi kurcalamaya başladı. Yaşanan depremlerin, büyük depremin habercisi olup olmadığı tartışmaları arasında önemli bir konu yeterince ele alınmıyor: Depreme karşı hazırlıklı olmak. Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG), depremi ve alınacak önlemleri anlatmak üzere herkese çağrı yapıyor. En kısa zamanda deprem sırasında yapılacak yardım konusunda bilgilenmek için MAG’a katılın.

Depreme hazırlı olmak herkesin yapabileceği en doğru şey, deprem karşısında neler yapabileceğimizi öğrenmekle başlayabiliriz. Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG) işte bu anlayışı görev edinerek afetlere karşı mahalle düzeyinde bilinçlendirme çalışmaları yapıyor. 2000 yılında, ilk olarak Kocaeli’nde kurulan Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG), Türkiye’de afet bilincini artırmayı ve mahalle düzeyinde örgütlenerek, bireylerin kendilerinin ve sevdiklerinin hayatlarını kurtarmalarını sağlamayı amaçlıyor.

MAG’a katılmak için

MAG, valiliklerle birlikte yürütülen Mahalle Afet Destek Projesi (MADP) kapsamında, gönüllülerine hem eğitim hem de malzeme temin ederek, mahalle düzeyinde afete hazırlık birimleri yaratıyor. MAG halen İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Yalova’daki 60 mahallede toplam 2552 gönüllü ile faaliyetlerini sürdürüyor.

MAG’a katılmak için bağlı bulunduğunuz muhtarlığa başvurmak ve üyelik formlarını doldurmak. Bir mahallede en az 50 başvurunun yapılması halinde muhtarlar, formları proje merkezine iletiyor.

Başvurular, 18-60 yaş arasında, fiziksel engeli olmayan, yüz kızartıcı suçtan hüküm giymemiş, mahallede uzun süredir oturan ve oturmayı planlayan, gönüllü çalışmasına inanan, takım çalışmasına yatkın kadın ve erkeklere açık.

Proje kapsamında, uzmanlar tarafından afet bilinci ve hazırlık, temel arama-kurtarma, temel ilkyardım, afet psikolojisi ve temel yangın söndürme konularında eğitim veriliyor. MAG ekipleri, temel eğitim programından sonra, yeni eğitimler ve tatbikatlar sayesinde bilgi ve becerilerini geliştiriyorlar.

MADP kapsamındaki mahallelerde, güvenli ve kolay ulaşılabilecek bir yere, içinde MAG ekipmanlarının bulunduğu ve Mahalle Afet Destek Merkezi olarak kullanılan bir konteyner yerleştiriliyor. Merkez ve ekipmanların bakımı, dikkatle hazırlanmış periyodik bir bakım sistemine göre, gönüllüler tarafından yapılıyor.

”Yaşamak ve yaşatmak bizim elimizde” sloganıyla gönüllü çalışmalarını yürüten MAG ve eğitim programları hakkında ayrıntılı bilgi www.mag.org.tr adresinden ya da 0212 296 54 90 numaralı telefondan alınabiliyor.

Ayakkabı Dünyası ile “Yürüyelim Arkadaşlar”


Önceden belirlenmiş ve her yıl kutlanan bayramlar, milli günler, özel haftalar, ya da spor karşılaşmaları, markaların iletişim yapması için önemli fırsatlar yaratır. Geçtiğimiz yıllarda bunun en güzel örneklerini gazete ve televizyon ilanlarından hatırlıyoruz. Hemen aklıma gelen, Coca Cola’nın Türkiye’nin katıldığı G.Kore – Japonya’daki Dünya Kupası reklamı. Hani çoluk çocuk herkesin kırmızı beyaz lambalar yaktığı, seslerini Asya’ya ulaştırdıkları, bizim futbolcuların o sesleri pencereyi açtıklarında duyması. Ya da Japonya’daki dünya basketbol şampiyonasında Arjantin – Türkiye maçında milyonlara ulaşan Kariyer.net reklamını kim unutur. Hani Arjantinli basketbolculara Türkiye maçından sonra başka bir iş ararsanız Kariyer.net’ten kendinize yeni bir iş bulabilirsiniz mesajını veren. Hepimiz çok gülmüştük.

En güzel 29 Ekim ilanı

Geçtiğimiz hafta çoşkuyla kutladığımız Cumhuriyet Bayramı’nda çok beğendiğim tam sayfa bir ilan takıldı gözüme. Ayakkabı Dünyası tam sayfa kullandığı ilanda bir Adidas ayakkabı bağcıklarını ay yıldız gibi bağlamış ve “Yürüyelim Arkadaşlar. Tam 83 yıldır... Türkiye ilerliyor, Ayakkabı Dünyası büyüyor” diye bitirmiş. Fazla laf kalabalığı yok, sade, vurucu, kırmızının en güzeli kullanılmış. Ben çok beğendim sizlerle paylaşmak istedim.

Reklam Ajansı:Öykü
Kreatif Direktör: Tamer Atik
Art Direktör: Özer Özbey
Reklam Yazarı: Zeynep Barlas

Kevin Roberts’la “Marka Aşkları”


Dünyanın en önemli reklam ajanslarından Saatchi&Saatchi Dünya Başkanı Kevin Roberts, yaratıcısı olduğu Lovemarks – Marka Aşkları konusunda konuşmak için MediaCat Forum 2006’nın konuğu oluyor. Sadece marka yaratmanın ve marka olmanın ötesinde insanların markalarına aşık olduğunu ve markanıza insanları aşık etmek için neler yapmanız gerektiğini anlatacak Kevin Roberts. 9 Kasım 2006 tarihinde Çırağan Sarayı’nda düzenlenecek konferansa Yiğit Şardan, Serdar Erener, Hulusi Derici gibi isimler de katılacak.
Bilgi almak ve katılım için www.lovemarks-tr.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Fenerbahçe’de kurumsal iletişim direktörü


Bu hafta hem bir Fenerbahçeli hem de halkla ilişkiler sektörünü iyi bilen bir iletişimci olarak gözlerimi yaşartan hatta beni hıçkırıklara gark edecek bir gelişme yaşandı. Haber önüme geldiğinde birkaç kere yutkunup okumak ve sonra da anlamaya çalışmak için epey çaba sarf ettim. Kurumsallaşma adına diğer spor kulüplerinden çok önde olan Fenerbahçe bazı uygulamaları ile yine de tam kurumsal bir yapıya kavuşamadı. Fenerbahçe’nin bir şirket gibi yönetilmesi için bu yılın başında Levent Ersalman’ı CEO olarak görevlendirdi. Levent Ersalman Fenerbahçe’ye 5 ay dayandı ve sonunda istifa etti.

CNN Türk’ten Fenerbahçe’ye

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün tüm basın yayın organları ile sağlıklı ve düzenli bir iletişim kurabilmesi konusunda çalışmalar yapmak üzere CNN Türk televizyonunda sunuculuk yapan ve programlar hazırlayan Mehmet Sümer’i Kurumsal İletişim Direktörü olarak göreve getirdi. Mehmet Sümer, Kurumsal İletişim Direktörlüğü bünyesinde bir yandan FB TV, Fenerbahçe Dergisi ve Fenerbahçe resmi internet sitesi’nin iletişim de daha aktif olarak kullanılmasını sağlayacak çalışmalar yapacak, ve diğer tüm basın yayın kuruluşlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’nün faaliyetleri konusunda bilgilendirilmesini sağlayacak.

Basın ilişkileri yürütecek

Mehmet Sümer’in en önemli görevinden biri de kulübün basın ile ilişkilerini koordine etmek olacak. Fenerbahçe adına gerekli tüm durumlarda sözlü ya da yazılı açıklama yapılması amacıyla basın bültenlerinin yayınlanması, basın toplantılarının organize edilmesi görevini üstlenecek, Yönetim kurulu üyeleri, sporcular ve teknik heyetlerin basın ile görüşmelerini düzenleyecek ve bu konuda basın yayın kuruluşlarından gelen röportaj, söyleşi, canlı yayına konuk olarak davet edilme konularını vs…) Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu Başkanlığı’na ileterek değerlendirmeye alıp sonuçlandıracak.

Cumartesi, Ekim 28, 2006

F1 İstanbul CezaPark


Formula 1 Petrol Ofisi Grand Prix'inde yaşanan KKTC krizini hatırlıyor musunuz? Hani birincilik ödülünü KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın vermesi nedeniyle başlayan ve Uluslararası Motor Sporları Federasyonu (FIA) tarafından 5 milyon dolar cezaya verilmesiyle sona eren olayı. Kim hatırlamıyor ki, özellikle motor sporseverleri derinden yaralayan, Türkiye’yi dünyada küçük düşüren olayı. Konuyla ilgili geçen hafta ilginç bir gelişme yaşandı. Ancak Fransa’nın Ermeni yasa tasarısı, Başbakan’a yapılan balyoz operasyonu ile o kadar meşguldük ki bu haberi atladık. Sağ olsun internet sitelerinde haber yer aldı da gelişmeleri takip edebildik.

Efelenmenin yararı yokmuş

Türkiye’ye bu gelişmeden sonra ceza verilmesi gündeme gelince herkes efelendi. Vay efendim FIA bir şey yapamazmış, KKTC Türkiye’nin tanıdığı bir ülkeymiş, FIA’nın cezasına itiraz edilecekmiş, temyize gidilecekmiş diye herkes işkembeden salladı durdu. Özellikle bu fikrin sahibi TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu esti gürledi. Gazete sayfalarında bu beylik laflarıyla yer buldu. Gelin görün ki gerçekte FIA’nın karşısında el pençe divan duruldu, “Yarışları İstanbul’dan almayın da biz sizin kestiğiniz cezayı paşa paşa öderiz” dendi. Türkiye 5 milyon dolarlık cezayla bence de çok ama çok ucuz kurtuldu.

Ceza kardeş payı yapıldı

Bu haftaki gelişmeye göre yarışın organizatörü Motor Sporları Organizyon AŞ MSO ve Türkiye Otomobil Federasyonu’na (TOSFED) verilen cezayla ilgili olarak daha önce itirazda bulunan MSO, cezanın 2,5 milyon dolarlık bölümünü ödeyeceğini FIA'ya bildirdi. Barcelona'da toplanan Dünya Motor Sporları Konseyi de, MSO'nun 2.5 milyon doları ödeme talebini kabul etti ve geri kalan 2.5 milyon doları TOSFED'in ödeyeceğini açıkladı. Ne oldu, hadi şimdi de efelensenize bakalım, biz ödemeyiz bu parayı, haksızlık, falan diye bağırsanıza. Büyük lokma ye büyük konuşma demiş atalarımız.

Ceza 30 günde ödenecek

FIA’nın kararına göre 5 milyon dolarlık ceza 30 gün içinde ödenecek. Yazık, zaten dünyanın en az seyirci toplayan, organizasyon şirketine çok fazla para kazandırmayan bu iş için bir de 2.5 milyon dolar ceza ödenecek. Bu yıl boşa gitti kazanılan paralar. Herkes zararda, ülkenin itibarı, federasyon, organizasyon şirketi. Bakalım böyle uluslararası etkinliklerin üstesinden gelmeyi ne zaman başaracağız. İyi yönetim, iyi planlama, kurallara bağlı kalma bizim için zor konular. Ama benzer işi Moto GP’de Süleyman Memnun ve ekibi gayet iyi başardı. Geçen yıl yapılan Moto GP yarışına 40 binin üzerinde seyirci çekmeyi başardılar.

PO’nun ne günahı var?

Bir de köşemizin gereği bu işe marka tarafından bakarsak Petrol Ofisi’nin durumunu da değerlendirmek gerekiyor. İstanbul’daki yarışa ismini veren PO bu olumsuz, negatif tartışmanın arasında kaldı, bu konu ile ilgili haberlerin fotoğraflarında ve televizyon görüntülerinde logosuyla resimdeki yerini aldı. PO CEO’su Jan Nahum’un yerinde olmak istemezdim doğrusu. Sen çuvalla para verip F1’e ismini ver, markanı motor sporları ve performans etkinliklerine iyi sponsorluk örnekleri ver, ancak adın ve marka sürekli bu keyifsiz ve tatsız polemik içinde görünsün. F1’e sponsorluk kararını alan bir yönetici için büyük şansızlık.

TÜHİD ve İDA’dan İletişim Hizmetleri Algılama Araştırması

Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) ve İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA) tarafından yapılan İletişim Hizmetleri Algılama Araştırması sonucuna göre şirketlerin CEO ve genel müdürlerinin, kurumsal iletişime daha fazla zaman ayırmaya başladıkları ortaya çıktı.

TÜHİD ve İDA iletişim hizmetleri sektörünün profilini çıkartabilmek, iletişim hizmetlerinden beklentileri ve ihtiyaçları saptayabilmek, çalışmalara yön verebilmek amacıyla başlattığı ve GFK Türkiye’nin geniş çaplı araştırmayı üstlendiği “İletişim Hizmetleri Algılama Araştırması’’ raporu tamamlandı. Dört sosyal paydaş bazında gerçekleştirilen çalışmada, iletişim hizmetleri sektörünün son yıllarda giderek önem kazandığına ve hızla büyüme gösterdiğine dikkat çekildi.

Medya ilişkileri önem kazanıyor

Çalışmaya katılan firmaların yüzde 74.3’ü profesyonel bir iletişim firmasından hizmet aldığını belirtirken, bu firmalar arasında ağırlıkla sağlık, inşaat, otomotiv, tekstil, tüketim firmalarının bulunduğu tespit edildi. Firmaların başta medya ilişkileri olmak üzere; kriz yönetimi, kurumsal itibar, markaların iletişimi başlıkları altında hizmetler aldığı bilgisi yer alan raporda; çalışmanın bir diğer paydaşı olan medya mensupları ise; bilgiye ulaşma konusunda iletişim danışmanlığı şirketlerinin yararına dikkat çekti.

Cuma, Ekim 20, 2006

PR algılama araştırması açıklanıyor


Türkiye’de halkla ilişkiler şirketleri ve şirketlerin yaptığı uygulamalarıyla ilgili son aylarda önemli gazetelerin köşe yazarları çeşitli eleştirilerde bulundu. Gazetecilerin basın gezilerine götürülmesi, maddi değeri yüksek hediyelerin gönderilmesi ve röportaj sırasında PR şirketlerinin gazetecilere davranış şekli halkla ilişkiler şirketlerinin nasıl yöntemi hakkında gazeteciler tarafından tepkiyle karşılanmaya başlandı.

Bu tartışmalar Türkiye’de PR şirketleri ve gazeteciler arasında yıllardır yaşanıyor. PR şirketleriyle sektörün meslek grupları kendilerini ve yaptıkları gazetecilere iyi anlatamadıkları için belirli dönemler bu tartışmalar hep gündeme geldi. Bu durumun yıllardır farkında olan Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) ve İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA) sektörün profilini çıkarabilmek, iletişim hizmetlerinden beklentileri ve ihtiyaçları saptayabilmek, çalışmalarına bu beklentiler ışında yön verebilmek amacıyla yaptığı araştırmayı bu hafta açıklayacak. PR sektörünün en önemli ve etkin meslek kuruluşlarının 19 Ekim Perşembe günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampusu Türkan Şoray Salonu’nda saat 09:30’da yapacağı toplantı çok önemli.

Yöneticilerden gazetecilere uzanan araştırma

TÜHİD-İDA İletişim Hizmetleri Algılama Araştırması’nı dernekler adına, araştırma şirketi GfK Türkiye yürüttü. Anket soruları, büyük şirketlerin ve holdinglerin yöneticileri, gazetelerin genel yayın yönetmenleri, yazı işleri kadroları ve PR şirketlerinin beraber çalıştığı iş ortaklarına yöneltildi. Araştırma bir yıl gibi bir zamana yayıldı. Bunun sorumlusu duyduğum kadarıyla kendilerine yöneltilen sorulara çevap vermekte isteksiz davranan yöneticiler sebep oldu. Konu PR şirketlerinin uygulamalarını eleştirmeye geldiğinde sayfalarca yazı yazmayı kendine görev edinenler, nedense hesap soranlar 10-15 kutuya işaret koymaktan çekiniyor. Neyse biraz araştırmanın sonuçlarını merakla bekliyoruz.

Toplantıya katılın

Halkla ilişkiler sektörü ve bu sektörden hizmet alan şirketler için önemli bir dönüm noktası bu araştırmanın sonuçları. Bahçeşehir Üniversitesi salonunda PR hizmeti alan müşteriler, gazeteciler, sektörün yöneticileri, çalışanlarının hepsi bu toplantıda araştırmanın sonuçlarını izlemek için davetli. Birkaç saatinizi bu toplantıya ayırın. Toplantıya katılmak için İDA’dan Zahide Erkök’ü arayın ya da kendisinde bir mail atın. İDA Tel: (212) 225 74 72 - z.erkok@ida.org.tr Perşembe görüşmek üzere.

Cep telefonu yönetmenleri


Cep telefonları iletişim özelliklerinin yanında bir çok işlevi bünyesinde bulunduran vazgeçilmez araçlar haline geldi. Müzik, fotoğraf makinesi ve kamera gibi multimedya marifetleri gelişti, cebimize hamarat telefonlar girmeye başladı. Dünyanın en önemli ve en çok tercih edilen mobil telefon markası Nokia, Nseries Kısa Film Yarışması başlattığını duyurdu.

Başvurular başladı

Nokia N93 ile çektiği “Zaman Hırsızı” adlı kısa filmle adından söz ettiren ünlü yönetmen Ümit Ünal’ın katkıları ve İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) desteğiyle düzenlenecek olan Nokia Nseries Kısa Film Yarışması 20 Ekim Cuma günü başlayacak. Amatör ya da profesyonel herkesin katılabileceği yarışmaya www.nserieskisafilm.com web adresi üzerinden ya da Nokia Shop’lar ve İKSV’de bulunan formlar doldurularak başvurulabilecek. Başvurular 31 Ocak 2007 Çarşamba günü sona erecek.

Büyük ödül 5 bin YTL

Yarışmanın ilk aşamasında her türlü cep telefonu ya da dijital kamerayla çekilen kısa filmler yarışacak. Ön elemeyi geçen çalışmalar, jüri tarafından ikinci bir değerlendirmeye tabi tutulacak. Bu değerlendirmede ilk 10’a giren kısa filmlerin yönetmenlerine birer Nokia N93 hediye edilecek. Böylece Nseries Kısa Film Yarışması’nın final aşamasına start verilmiş olacak. Bu aşamada 10 yönetmen Nokia N93 ile birer kısa film daha çekecek ve ardından aynı jüri ilk 3’ü seçecek. Yarışmanın birincisi 5 bin YTL, ikincisi 3 bin YTL, üçüncüsü 2 bin YTL ile ödüllendirilecek.

Haftanın Kitabı


Marka yaratmak için tasarım

Ürün tasarımı daha önce hiç olmadığı kadar önem kazanmış durumda. Bir ürün fonksiyonel özellikleri bakımından rakiplerinden üstün olmadığı, hatta onlardan daha düşük kaliteli olduğu halde duyguları harekete geçiren tasarımı sayesinde pazarın bir numarası olabiliyor. Ya da çok nitelikli bir ürün sırf kötü tasarımı yüzünden başarısız olup pazarlama çöplüğünü boylayabiliyor.Çok iyi ürünleriniz olabilir, ama bu ürünlerin hak ettiği başarıyı elde edebilmesi için iyi bir tasarımla desteklenmesi şarttır. Tasarım yalnızca ürün dizaynı için gerekli değildir. Markanızın hedef kitlenizle karşılaştığı her noktada etkileyici tasarımlarla boy göstermelisiniz.

Bunu nasıl başaracaksınız? Yanıt ortada: Etkileyici tasarım anlayışını kurumuzun vazgeçilmezleri arasına katarak... Peki bunu nasıl yapacaksınız? Yanıt yine ortada: Tasarım yönetimi konusunda dünya çapında bir otorite olan ve bu alandaki ilk doktora programını başlatan Brigitte Borja de Mozota'nın bu kapsamlı kitabını okuyarak...

Tasarım Yönetimi
Brigitte Borja De Mozota
405 sayfa, 14 YTL
MediaCat Yayınları

Beko’dan üçlük atış


Türkiye’nin “dünya markası” Beko, Turkcell’in Süper Ligi’ne adını vermesinden sonra Türkiye’de en fazla ilgi gören spor dalı, basketbol ligine adını verecek sponsorluk anlaşması imzaladı. Türkiye Basketbol Federasyonu ile yapılan anlaşmaya göre 4 yıl boyunca ligin ismi Beko Basketbol Ligi olarak anılacak. Beko Basketbol Ligi 6 Ekim’de oynanan Mersin Büyükşehir Belediyesi – Efes Pilsen maçı ile start aldı.

Hyatt Regency Otel’de gerçekleştirilen imza törenine Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, Koç Holding A.Ş. Dayanıklı Tüketim ve İnşaat Grubu Başkanı Dr. Bülent Bulgurlu, Arçelik A.Ş Genel Müdürü Aka Gündüz Özdemir, Türkiye Basketbol Federasyonu yetkilileri, Koç Holding yetkilileri, kulüp temsilcileri, basketbolun önde gelen isimleri katıldı.

İstanbul’daki dünya şampiyonası

Geçtiğimiz haftalarda Japonya’daki Dünya Basketbol Şampiyonası’nın ardından yazdığım yazıda Türk basketboluna daha çok şirketin destek vermesi gerektiğini yazmıştım. Çünkü 2010 yılında İstanbul’da düzenlenecek Dünya Basketbol Şampiyonası’nda tüm dünyanın ve bizim gözümüz bu yıl dünya altıncısı olan milli tamımızın üzerinde olacak. Ayrıca organizasyon için de Basketbol Federasyonu’nun dah çok desteğe ihtiyacı olacak. Dünyanın gözünü üzerine çevirdiği ve basketbolun dünya çapındaki yıldızlarını ağırlayan olan İstanbul’un bu organizasyondan alnının akıyla çıkması gerekiyor. Beko işte böyle döneme giren Türk basketboluna destek verecek bir sponsorluk kararı aldı. Bu karardan ötürü Beko’yu alkışlamak gerekiyor. Türk futbolu sponsorları ve canlı yayın hakları alan televizyonlar sayesinde gelişti ve dünya üçüncüsü oldu. Şimdi aynı başarıyı basketbol takımımızdan bekliyoruz.

Beko’nun dünya markası vizyonu

Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, “2010 yılında ülkemizde Dünya Basketbol Şampiyonası organize edilecek. 2001’de Avrupa Şampiyonası sonrasında 12 Dev Adam ile beraber Türk Basketbolu’nun dünyanın en başarılı 10 ülkesinde arasında yer alacağını ve 2010 yılında bu hedefimizi gerçekleştireceğimizi söylemiştik. Aynı vizyonun Beko tarafından da paylaşıldığı, 2010 yılında dünyanın bu konudaki en önemli markalarından biri olarak kendilerini tanıtmak istediklerini söyledi. Bu anlamda örtüşen iki kuruluşun beraberliği herhalde iki tarafında hedefine varması ile sonuçlanmayacak. 2010 yılının üzerine de devam edecek. İleride Türkiye Basketbol ligine katılacak tüm takımlar Beko Basketbol Ligi’nde yer alacak. Ben şimdiden hem bu anlaşmada taraf olan Türkiye Basketbol Federasyonu’na ve kuruluş yetkililerine ve kulüplerimize başarılar diliyorum” diyerek sözlerini tamamladı.

Haftanın Kitabı


Erkeklerin Geleceği

Karmaşık toplumsal, biyolojik ve ekonomik etkenlerin sonucu olarak erkekler hızlı bir değişim halinde. Yeni erkek kimliklerini ifade etmek için ''metroseksüel'', ''retroseksüel'', ''überseksüel'' gibi yeni kelimeler türetilmesinin ardında bu hızlı değişim var. Erkekliğin yeni hallerini şekillendiren etkenlere ufuk açıcı bir bakış açısıyla yaklaşan bu kitapta, dünyaca ünlü üç gelecek analizcisi, erkek olmanın eskiden olduğundan çok farklı şeyler ifade ettiğini iddia ediyor. Kitaba göre kadın-erkek ilişkilerindeki güç dengesinde de ciddi bir değişim söz konusu ve bu her şeyden önce erkekler için daha fazla özgürlük anlamına geliyor. Kitapta erkeklik hallerindeki değişimin sebepleri mercek altına alınırken, mesele tarihsel bir bağlama da yerleştiriliyor. Yazarlar erkeğin rolünün nasıl bir evrim geçirdiğini ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra, bunun toplum ve iş dünyası için ne anlama geldiğini de gözler önüne seriyorlar. Kitaba göre erkekler için de dünya için de yepyeni bir dönem şekilleniyor. Bu yeni dönemde otomobilden kozmetiğe kadar bütün sektörlerdeki pazarlama uzmanları, reklamcılar ve tabii şirketler erkek tüketicilerin ihtiyaçlarını şekillendiren yeni eğilimleri anlamak zorunda.

Erkeklerin Geleceği
M.Salzman, I.Matathia, A. O’Reilly
380 Sayfa, 17 YTL
Mediacat Yayınları

Pazar, Ekim 01, 2006

Marka bitti inovasyon verelim


Geçtiğimiz iki yılın en gözde konusuydu marka, markalaşmak ve marka olmak. Gazeteye iki sayfa ilan veren, televizyonda 3-5 saniye görünen, Sinan Çetin’e bir film çektiren herkes kendini “marka oldum” sandı. Ucuz bir PR şirketi de “hatır gönül” işi iki de röportaj patlattı mı bu “marka” için, gazete ve dergide o zaman tamam oldu. İki sene önce toptancılık yapan KOBİ patronu CEO oluverdi iki günde.

Şimdi de inovasyon çıktı başımıza, markalaşmayı hallettik, bitirdik ya herkesler marka oldu ya şimdi inovasyonu öğreniyoruz, hadi hayırlısı. Bu gavurca kelimenin karşılığı yabancı memleketlerde ve şirketlerde hep yenilikçi olmak, yeni ürün geliştirmek falan anlamına gelir, bakınız iPod. Bizim ülkemizde ise işkembeden yeni bir şeyler uydurma olarak anlatılabilir. Ancak bizim memleketimiz yeni bir şeyler icat etmektense başkalarının yaptığın ürünlerin aynısını yapabilme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla inovasyon denen zımbırtı bizim ülke sınırları içinde ölü doğmuştur.

TİM’in gündemi inovasyon

Geçtiğimiz hafta Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz Satıcı yaptığı basın toplantısıyla 17 Ekim 2006 tarihinde Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde yapılacak olan Türkiye 1’inci İnovasyon Kongresi hakkında bilgi verdi. Sayın Satıcı toplantıda “Ayakta kalmanın ve karın tek yolu artık inovasyon” buyurmuş. Geçtiğimiz yıl da aynı şeyleri markalaşmak için söylüyorduk. Oğuz Bey işi daha da ileri götürmüş ve “Cari açığın çözümü de inovasyondan geçer” demiş. Toplantıda başka birisi “Memur maaşlarının düzelmesi de Türkiye’nin inovasyon gücüne bağlıdır” dese kimse bir şey demez. Hatta içinizden birisi bu haberleri okuduğunda tüm “Kötülüklerin anası inovasyon’dan uzak olmamızdır. Hükümet acilen bir inovasyon bakanlığı kurmalı. Türkiye ancak bu şekilde AB’ye girer, işsizlik azalır ve öğretmenlerimiz davul zurna çalarak sanatçı yönlerini sergilemeyi bırakır da bir kitap okur” diyebilirsiniz. Size kimse ağzını açıp da tek kelime söyleyemez.

Marka olmayı kıvıramadık ama işkembe-i kübradan inovasyon konusunu çok iyi becerebileceğimizi, bu konuda dünya ile yarışacağımızı düşünüyorum. Bunun nasıl yapıldığını bir öğrenelim yeter. Bu konferansın bir kişilik hediyesi 495 Amerikan Doları + KDV. Detaylı bilgi almak isterseniz www.fedtraining.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

Sabah Gazetesi’nin reklamı


Sabah Gazetesi hem kendi gazetesinde hem de televizyonlarda bir reklam yayınlatıyor bu şıralar. Geçtiğimiz hafta başladı. Görmüşsünüzdür mutlaka, dikkatinizi çekmiştir. Türkiye’deki klasik gazete ilanlarından farklı bir reklam. “Her sabah yeni bir gazete ile güne başla” klişesinden uzak, etkisi güçlü gibi duran bir kampanya. Ancak ben reklamı gördüğüm zaman bu reklamın Sabah Gazetesi’nden çok dijital fotoğraf yazılımı ünlü Photoshop’a daha çok yakıştığını düşündüm. Bu kampanyanın ve Sabah’ın konumlandırmasında hata yapıldığına inanıyorum. Kampanyanın sloganı “Gerçekleri Göstermek Cesaret İster”. Zaten gazetenin başlıca görevi gerçekleri anlatmak değil midir ve bunu yapan gazetecilerin zaten yürekli ve korkusuz olması gerekmez mi? Kampanya zaten halihazırda olması gerektiği bir özelliği için bizden Sabah’ı almamızı istiyor.

Asıl sorun güven eksikliği

Medyanın duayen ismi Nuri Çolakoğlu 27 Eylül 2006 tarihli Referans Gazetesi’ndeki köşesinde “Medya, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de, her yıl yapılan itibar anketlerinde ne yazık ki en itibarsız kurumlar arasında yer alıyor. Bunda zaman zaman patlak veren medya savaşlarının etkisi olduğu gibi medyanın kendisinden kaynaklanan bazı hatalar da var. Şüphesiz, medyanın en göz önünde olan kurumlardan biri olmasının payı da büyük. Türkiye’de sokaktaki adama en rahat konuşabileceği iki üç konuyu sorsanız, ilki futbolsa ikincisi de mutlaka televizyon olacaktır” diye yazmış. Altına imzamı atarım. Gazetelerin asıl sorunu güven eksikliği. Okur gazeteleri hep bir kuşkuyla okuyor. Bir haberi okurken gazetenin patronu ile ilişkilendirmeye çalışıyor öncelikle. Haberin altında çıkar var mı yok mu onu arıyor. Gazetelerin ve gazetecilerin eski günlerindeki güvenirliğine kavuşması için öncelikle güven sorunu aşılmalı. Geçtiğimiz hafta Aygaz genel müdürü açıklamıştı, müşterileri tüp getiren Aygaz çalışanlarına “Anahtar paspasın altında, sevdiğin börek buzdolabında” diye not bırakıyormuş. Babıali’nin bu güveni tekrar kazanmaya ihtiyacı var, cesaretliyim mesajı vermeye değil.

Haberin yerini polemik aldı

Eskiden bu ülkede gazete çıkardı, Babıali’nin mirası gazeteler okunurdu, içinde okunacak bir şeyler vardı. Muhalefet vardı, karşı görüş ve tezler vardı. Allah’ına kadar eleştiri vardı. Hoşgörü de vardı. Demirel karikatürü olmayan dergi ve gazete yoktu. Hiç dava açtığını hatırlamıyorum Demirel’in. AKP iktidarı ise bu hoşgörüden uzak bir tavır sergiliyor. Her hafta mizah dergilerine açılan dava haberlerini okuyoruz. Neyse şimdi bakıyorum da gazetelerde okunacak ne var diye. Polemikten başka bir şey yok. Bir köşem yazarı diğer köşem sultanına taş atıyor. Ertesi gün o öbürüne cevap veriyor, iki kişi atışırken olaya başka bir gazeteden başka biri giriyor polemikler, hakaret dolu sözler, çirkinlikler internet sayfalarına yayılıveriyor. Ayşe Hülya’ya ne dedi, sakallı adam öbür sakallı adama nasıl yavşak dedi. Vay abicim İslamcılar birbirine girdi, Erbakan’ın kızını istedin mi istemedin mi? Berikinin köşesi içi suyla dolu prezervatif gibi benzetmeleri. Arkadaş, bize ne sizin polemiğinizden, hödö hödönüzden. Yüz binlerce dolarlık maaşları her türlü seviyesiz ve halka, okuyucuya katkısı olmayan şeyler yazmak için almanız içimi acıtıyor. Haber var mı haber?

Marketingist’ten canlı yayın


Beylikdüzü TÜYAP’ta düzenlenen ve dün sona eren Marketingİst Fuarı bu yıl farkı bir uygulamaya imza attı. Fuar için bir blog hazırlandı ve daha önceden buraya kayıt yaptıran pazarlama bloggerları fuardaki etkinlikle toplantılardan fotoğraf ve izlenimlerini aktılar. Farklı konulardaki seminer ve konferanslara katılan bloggerlar, toplantılarda aktarılan bilgileri ve sunumların özetlerini Marketingİst blog’una yazdılar. Eğer hafta için iş yoğunluğundan ve hafta sonu da tembellikten fuarı ziyaret edemediyseniz okuya okuya bitiremeyeceğiniz bir fuar özetini www.marketingist.com/blog adresinde bulabilirsiniz. Benim cumartesi günü katıldığım Kurumsal Sosyal Sorumluluk paneli ise hayli heyecanlı ve tartışmalı geçti. İzlenimlerimi bu blog’ta bulabilirsiniz. İyi okumalar.

Haftanın Kitabı


Pazarlama Dehası olmak

Bu hafta size Media Cat Yayınları’nın yeni kitabı Pazarlama Dehası’nı tanıtmak istiyorum. Dünyaca ünlü İngiliz pazarlama ve strateji uzmanı Peter Fisk’in kaleme aldığı kitapta Apple’ın vizyonundan Zara’nın iş kavrayış şekillerine, Nike tutkusundan Jones Soda’nın aykırı hikayesine uzanan markaların pazarlama anlayışına değiniyor. Dünyanın en büyük şirketleri, Microsoft, British Airways, Coca-Cola ve Vodafone gibi şirketlere danışmanlık yapan ve markaların yönetiminde görev alan Fisk, kitabında pazarlama dehasının içeriyle dışarıyı, pazarlarla şirketi, müşterilerle hissedarları, yaratıcılıkla analizi, vaatlerle gerçeği, bugünle yarını birleştirme ve kaynaştırma yeteneğine yattığını anlatıyor.

Pazarlama Dehası
Peter Fisk
Çeviren: Aytül Özer
572 sayfa, 20 YTL
Media Cat Yayınları

Pazar, Eylül 24, 2006

İcon Dergisi Aralık’ta Türkiye’de


Ünlü yabancı dergiler Türkiye’ye gelmeye devam ediyor. Müzik dergisi Rolling Stone dergisinden sonra alanında en az bu dergi kadar ünlü bir mimarlık ve tasarım dergisi ICON Aralık ayında Türkiye’de Türkçe olarak yayımlanacak. İngiltere’de yayımlanan ve alanında bir numara olan ICON Türkiye’de Om Medya tarafından Türkçe’ye kazandırılacak. Derginin genel yayın yönetmenliğini Türkiye’nin en başarılı mimarlık ve tasarım yayıncılığına imza atan Benan Kapucu üstleniyor. Yoğun temposu arasında Benan hanım ile dergi hakkında konuştuk.

Marka Gündemi: Öncelikle hayırlı olsun. Icon Türkiye’de ne zaman yayımlanacak? İngiltere’de derginin yayıncısına başvurduğunuzda nasıl bir tepki aldınız, görüşmeler ne kadar sürdü?

Benan Kapucu : Icon dergisi bizim uzun zamandır takip ettiğimiz bir tasarım dergisi. Türkiye'de de böyle bir tasarım ve mimarlık dergisinin yayımlanması konusunda boşluk ve ihtiyaç olduğunu düşünüyorduk. Mutlaka Türkiye'ye getirelim dedik. İletişime geçtik ve 2 ay süren yazışmalar sonucunda anlaşmaya vardık. Derginin yetkilileri Türkiye'ye geldiler ve gördük ki zaten derginin yayıncısı kuruluş bizim şirketimize çok benziyor. Geçmişi, yaptıkları, kartvizitleri bile... Tam manasıyla kanımız uyuştu ve birlikte çalışmaya karar verdik. Onların açısından önemli olan konu derginin kalitesini ve marka değerini yıpratmadan bu yayını Türkiye'ye taşıyabilmekti. Bu hassasiyeti bizim de taşıdığımızı onlara hissettirdik ve bu konularda bazı taahhütler verdik. Gayet kapsamlı bir anlaşma hazırladık ve Aralık 2006 tarihinde derginin ilk sayısını çıkarmak üzere birlikte çalışmaya başladık.

MG: Satış fiyatı ne olacak Icon’un?

BK: Derginin satış fiyatı 8 YTL olacak. Bu tasarım dergileri açısından çok avantajlı bir fiyat. Zira bu dergilerin orijinalleri 28-30 YTL’ ye satılıyor. Amacımız özellikle bu alanda eğitim gören ve ilgi duyan öğrencilerin Icon’a ulaşabilmelerini sağlamak. Bu yüzden öğrencilere yönelik özel kampanyalar da yapacağız.

MG: Kaç adet basacaksınız? Kaç satmayı bekliyorsunuz?

BK:Dergimizin basımı 20 bin adet olacak. Hedef satış rakamlarımız ilk aylar için minimum 6 bin olacağını tahmin ediyoruz. Ancak bu rakamın sonraki aylarda daha da artacağına inanıyoruz. Bu inancımızın sebebi İstanbul Tasarım Haftası sırasında tasarımcılar ve mimarlardan aldığımız olumlu tepkiler.



MG: Editoryal ekipte kimler olacak? Dergide neler olacak? Hangi konulara yer vereceksiniz?
Dergimizin Genel Yayın Yönetmenliğini ben üstleneceğim. Şu an ekibimizi oluşturuyoruz. Ayrıca yine Om Medya dergi grubundaki tasarım editörlerinden Erem Kargül de katkılarda bulunacak. Dergi içeriğinin yüzde 80'i orijinal içerikten çeviri olarak hazırlanacak. Türkiye'deki tasarımcıların talebi daha çok bu yönde olmuştu. Dünyada en son neler oluyor, yeni tasarımlar neler, bu haberleri yakından ve Türkçe takip etmek istiyorlar. Ama biz aynı zamanda Türkiye'deki tasarımcılar ve mimarların çalışmaları için yüzde 20'lik bir kota ayırdık. Bu kota; haberlerin olgunlaşmasıyla daha da artacak. Derginin içeriğinde en son tasarımlar hakkında haberler, en yeni mimari yapılar hakkında kritikler, en gündemdeki tasarımcılar ile yapılan kapsamlı röportajlar ve bol miktarda ürün tanıtımı yer alacak. Ayrıca kitap tanıtımları, fuar izlenimleri ve değişik yazarların eleştiri yazıları yer alacak. Derginin tasarımı tarafında ise sanat yönetmeni Türkiye'nin dergi tasarımı konusunda istisnasız en tecrübeli ismi Mehmet Aktop görev alacak.

Sevgili Benan Kupucu’ya ve ekibine başarılar diliyoruz. Om Medya grubunu ise İngilizleri ikna ederek Icon dergisini Türkiye’ye getirmeyi başardıkları için tebrik ediyoruz. Umarım uzun soluklu olur, başarılı bir tiraj yakalar.

Visa’dan mutluluk araştırması


Visa Avrupa, Türkiye’nin 7 bölgesinde yaptırdığı “Her Günün Keyfini Yaşa” Yaşam Tarzı araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Yedi ilde toplam bin kişi ile yüz yüze yapılan araştırma, “mutluluk”, “gündelik yaşamda en çok keyif verenler”, “armağan”, “duygusal hayat”, “damak zevki” gibi bölümlerden oluşuyor.

İzmir, Türkiye’nin en mutlusu

Araştırma sonuçlarına göre “her yeni günle birlikte kendini mutlu hissetiği”ni belirtenlerin oranı yüzde 62. En mutlu il yüzde 72 ile İzmir olurken, bu oran daha az mutlu olan Adana’da yüzde 48’e geriliyor.

Dondurma ve çikolata seviyoruz

Araştırmada “canınız en çok neyi çekiyor” sorusunda ise ilk sırayı çikolata ve dondurma alıyor. Daha sonra ise dolma ve mantı geliyor. Milli fast food döner ise mantıdan sonra araştırma sonuçlarında yerini alıyor.

Amaç, Türk tüketicisini tanımak

Visa Türkiye Genel Müdürü Berna Ülman, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yapılan araştırmanın Türkiye’de de yapılmasının Türk tüketicisini daha iyi tanımak açısından kendilerine önemli ipuçları verdiğini söylüyor. Ülman, “Yapılan araştırma, tüketicinin alışkanlıklarını, eğilim ve beklentilerini hayatın farklı anlarında tanımayı hedefliyor. Türk tüketicisini daha iyi tanımamız sağlayan bu sonuçların ürün ve hizmetlerimizi biçimlendirirken de bize yol gösterici olacağına inanıyorum” dedi.

Rezaletin reklam değeri


Türk cinliğinin ve oldu bitticiliğinin uluslararası yansımasını ve bunun sonucunda aldığımız cezayı geçtiğimiz hafta hepimiz izledik. FIA Mehmet Ali Talat’ın kupa vermesine cezayı kesti. 5 milyon dolarcık canım, ne var, biz 10 dakika dünya televizyonlarına reklam yaptık ya o bizim avunmamıza yetiyor. Ben bu dakika ve saniyelerle dünya televizyonlarında yayınlanan görüntülerin reklam eşdeğerini hangi aklı evvel hesaplıyor çok merak ediyorum. Televizyonda her görünen işin reklam değeri var mıdır? Belbim genel müdürü Adnan Şahin geçtiğimiz hafta çaydan geçirme olayı ile gündeme geldi. Adamı görevden aldılar. Şimdi Adnan Şahin kendini şöyle avutabilir mi? “Ben günlerce gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında haber oldum. Şu kadar sayfa, şu kadar dakika bana yer verdiler. Bunun reklam değeri 50 milyon dolar.”

İçerik ve itibarın önemi

Burada içerik önemli değil mi yani? Bütün dünya seni bir çuval inciri berbat ederken, F1 gibi çok çok kıymetli bir organizasyonu elinize yüzünüze bulaştırırken seyredince sanıyor musunuz ki bu reklam değerlerinin bir önemi var? Yok, ne kendinizi ne de halkı böyle saçma sapan, iletişim dünyası içinde yeri olmayan mavallarla kandırmaya kalkmasın. İletişim fakültesinde halkla ilişkiler ve reklam okuyan öğrenciler bile inanmaz size. Siz dua edin bu F1 daha yeni geldi memlekete. Yoksa Türkiye çoktan yarış takviminden çıkartılırdı. Zaten bize verilen 7 yılın 2 yılı geride kaldı. İzleyici sayısı dünya ortalamasının çok altında. Bizim 7 yıl boyunca F1 yarışları yapmamız böyle giderse hayal olacak. Hem de bir daha sonsuza dek rüyamızda bile göremeyeceğimiz bir hayal. Bakın Antalya’dan Rally Şampiyonası’nı nasıl kaldırı verdiler. Rifat Bey, spora siyaset bulaştırmaya uğraşacağınıza Gold tribüne 4 biletle 10 kişinin nasıl girebildiğinin cevabını verin.

Haftanın Kitabı


Zaman Yönetimi

Sıkışık zaman planları, sonu gelmez e-posta iletileri ve dağlar gibi evrak yığılması—bunlar sizi boğar ve veriminizi düşürür. Bu elkitabı zamanınızı ve çalışma yükünüzü tekrar kontrol altına almanıza yardımcı olmak için şu konular üzerinde duruyor:

- Görev ve sorumlulukları öncelik sırasına dizmek
- Güçlü zaman planlaması araçları kullanmak
- Daha az zamanda daha çok iş çıkarmak.

Yapılması doğru olan işleri daha hızlı, ustalıklı ve etkin bir şekilde gerçekleştirebilmeniz için öneriler. Misyonla ilgili görevlere nasıl odaklanabileceğinizi, öncelik taşımayan iş ve görevleri nasıl eleyebileceğinizi veya devredebileceğinizi, işten alıkonulmalara nasıl karşı koyabileceğinizi gösteriyor.

Yönder Melisa Raffoni ünlü MIT Üniversitesi öğretim kadrosunda; Harvard Management Update’de pek çok makalesi yayımlandı. Yeni kurulan şirketlerden Fortune 500 şirketlerine kadar yüzlerce kurumsal müşteriyle çalıştı.

Zaman Yönetimi
Melisa Raffoni
Çeviren: Ahmet Kardam
110 Sayfa, 7.90 YTL
www.optimistkitap.com

Perşembe, Eylül 21, 2006

Tatil bitti...

İki haftalık tatil bitti. Yaz da bitti. Tekrar Marka Gündemi’ni sizlerle tutmaya devam edeceğiz. Biz tatile çıktık ama memlekette yazılacak konuşulacak o kadar çok şey oldu ki. Şimdi onlardan bahsetmeye kalsak sayfalar yetmez, yazı dizisi yapmak gerekir. 12 Dev Adam Japonya’da tarih yazdı, Formula 1’i bile siyasete alet etmeyi başardık. Bir Lübnan teskeresi geçti ki hükümetin üzerinden, yaz yaz bitmez. Köprü zammı hepimizi kızdırdı. Gelin şimdi tekrar Marka Gündemi’ni tutmaya başlayalım.

Alkışlarımız 12 Dev Adam’a


Türkiye Basketbol Milli Takımı NBA yıldızlarından yoksun genç kadrosuyla Japonya’da tarih yazdı. 2002 yılında Amerika’da düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası’nda dokuzuncu olan 12 Dev Adam çıtayı bir adım daha yükselterek altıncı olmayı başardı. Takım acil servise döndü, sakatlıklarla boğuşan takım gelebileceği en iyi yere geldi. Şimdi sıra bizde. Dünya Şampiyonası 2010 yılında Türkiye’de düzenlenecek. Abdi İpekçi Salonu’nda güzel günler bizi bekliyor. Bu takım İstanbul’daki finallerde çıtayı daha da yukarılara taşıyacak. Buna hepimiz daha bugünden inanmamız ve ona göre çalışmamız gerekiyor.

Daha çok destek

Burada bir parantez de Garanti Bankası’na açmak gerekiyor. Yıllardır Basketbol Milli Takımımızın ana sponsoru olan Garanti Bankası’nın desteği herkese örnek olmalı. Takım tartışılırken, kötü sonuçlar alırken bile her zaman arkasında olduğu, desteğini çekmedi. Türkiye’de düzenlenecek Dünya Şampiyonası için takımımıza destek veren şirketlerin çoğalmasını görmek istiyorum. Bu çocuklar daha fazla desteği hakkediyor. 2010 yılında Türkiye’de bambaşka bir hava olacak. Bu milli duygularla birlikte markalar da yerini bu şampiyonada yerini gecikmeden almalı. Benden söylemesi.

Tanyeviç, Jupp Derwall’dir

Milli Takımın başında Aydın Örs her şeyi vererek bu takımı bir yerlere taşıdı. Aydın Hoca doğru bir kararla tam zamanında yerini Tanyeviç’e bıraktı. Tanyeviç kazandığı başarılar ile bence bu takıma gelen en iyi hoca. Almanya’daki Avrupa Şampiyonası sonrasında istifası istendi, gitmesine ramak kaldı. Basın Tanyeviç’i çok acımasızca eleştirdi. Ancak doğru bir kararla Tanyeviç kaldı. Bana sorarsanız Tanyeviç, Türkiye’de futbol anlayışını değiştiren Galatasaray’ın teknik direktörü Jupp Derwall neyse odur. Tanyeviç daha uzun yıllar bu takımı çalıştırmalı ve kazanma hırsını, enerjisini bu takıma aktarmalı.

Al bisikletini, düş yollara


Türkiye’nin son yıllarda gördüğü en kapsamlı ve önemli iletişim projesi bu hafta sonu Taksim Meydanı’nda başladı. İlaç firması Roche ve Türkiye Bisiklet Federasyonu’nun birlikte düzenlediği “Mavi Bisiklet, kanserde erken tanı için yolAçık” kampanyasıyla bisikletini kapan yollara düşüyor. Kampanyaya katılan her bisikletli için Roche, Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanlığı'nın uygun göreceği yerlerde meme kanseri teşhisinde kullanılan mamografi merkezlerinin kurulması amacıyla oluşturulan fona katkıda bulunacak. Ne kadar çok bisiklet, o kadar çok paranın fona aktarılması demek.

Bisikletçiler 2000 km. pedal basacak

Projede yer alan Türkiye A Milli Takım profesyonel bisikletçileri İstanbul, Kocaeli-Sakarya, Bilecik, Eskişehir, Sivrihisar, Ankara, Kulu, Konya, Akşehir, Eğirdir, Isparta, Burdur, Alanya ve Antalya güzergahında kanser hastalığı ile mücadele için 2000 kilometre pedal çevirecek. Aynı güzergah boyunca bisikletçilere eşlik edecek olan ‘Roche Mavi Bisiklet Tırı’nda ise çok değerli tıp insanlarının katılımıyla kanserde erken tanı konusunda bilinçlendirme toplantıları yapılacak. Halkın katılımına açık olacak toplantılarda; akciğer kanseri, meme kanseri, lenfoma, kolon kanseri, cilt kanseri konularında detaylı bilgiler verilecek ve erken tanının önemine işaret edilecek. Proje ile ilgili detaylı bilgi almak için www.mavibisiklet.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Festivaller de bitti...


Yaz bitti, tatil bitti dedik ya, bu arada festivaller, açık hava konserleri de yavaş yavaş sona eriyor. Rock N’ Coke, Electronica Festival İstanbul coşkulu bir şekilde sona erdi. Rock N’ Coke Hezarfen Havaalanı’nda 50 bin kişiyi, EFI ise Kilyos Burch Beach’te 13 bin kişiyi ağırladı. Rock N’ Coke’ta sahne alan pek çok grubu vasat bulduğumu belirtmeliyim. Festivalde yer alacak gruplar açıklandığı andan itibaren isimlerin zayıf olduğu yönünde eleştiriler yer aldı basında. Ben sahneye çıkmadan bir yorum yapmak istemedim. Ancak eleştirilerin çok da haksız olmadığı sahne performanslarından görüldü. Rock N’ Coke’ta en çok Hayko Cepkin, Gogol Bordello, Duman, Editors ve Burn Sahnesi’nde yer alan Direc T gruplarını beğendim. Özellikle Hayko Cepkin ve Duman deyim yerindeyse ortalığı “yıktılar”.

Plajda sabaha kadar dans
Kilyos Burc Beach’teki Electronica Festival’de ise İstanbullu müzikseverler sabahın ilk ışıklarına kadar dans ettiler. Cuma günü birlikte en son sahne alan dünyaca ünlü DJ’ler Sasha ve John Digweed 4 saat boyunca sahnede muhteşem bir performans sergiledi. İkinci günün önemli ismi ise Hollandalı DJ Armin van Buuren’di. Son yıllarda en iyi üç DJ’den biri seçilen Armin van Buuren süper setler çaldı. Umarım siz de dinlemişsinizdir. Seneye gelecekleri şimdiden merakla bekliyoruz.

Haftanın Kitabı


Proje Yönetimi’nin incelikleri

Optimist Kitaplar Harward Business School Yayınları’na ait kitapları Türkçe’ye kazandırıyor. Cep Yönderi Dizisi adı verilen seride yöneticilerin iş yaşamında her gün karşılaştıkları en yaygın sorunlara çözüm önerileri getiriyor. Şimdilik dizi içinde 4 adet kitap yayımlandı. Kitaplarda, güçlü ve zayıf yanlarınızı tespit etmeye ve kritik becerilerinizi keskinleştirmeye yarayan kullanışlı araçlar, testler ve gerçek yaşamdan alınmış örnekler yer alıyor. İster masa başında, ister bir toplantıda ya da yolda olun, bu cep kitapçıkları size işinizin günlük talepleriyle daha hızlı, daha kavrayışlı ve daha etkin bir biçimde başa çıkma imkânını verecektir. Bu hafta benim çok önem verdiğim proje yönetimi konusunda Mary Grace Duffy’nin kaleminden çıkan kitabı tanıtmak istedim size. Serinin diğer kitapları haftaya. İyi okumalar.

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Tek taş mı, Tria mı?




Nil Karaibrahimgil’in erkekleri sinir eden “Tek Taşımı Kendim Aldım” şarkısından sonra aklıma bazı sorular takıldı. Şarkının sosyolojik ve müzikal eleştirilerine hiç girmeyeceğim nitekim Naim Dilmener ustamız Nil’i bir güzel haşlamış zaten. O benim işim değil. Benim işim olaya biraz da pazarlama ve iletişim yönünden bakmak. Bir dönem bu sektörde çalıştığım için az çok vaziyeti biliyorum. Dünyanın en büyük pırlanta üreticisi ve satıcısı De Beers’in kurduğu Diamond Trading Company (DTC) tüm dünyada pırlanta tüketimini arttırmak için çalışan marka bağımsız bir kuruluş. Faaliyet gösterdiği ülkelerdeki pırlanta satıcısı şirketlere pazarlama ve reklam desteği vererek o ülkelerde pırlanta pazarını büyütmek için etkinlikler ve projeler yürüyor. Bu projelerin çok başarılı işler çıkardığını söylemeye gerek yok. DTC rakamlarına göre pırlanta ile ilgili Türkiye’de 2005 yılında yapılan haber ve reklam çalışmalarının oranı 2004 yılına göre yüzde 268 artış göstermiş. Bu iletişim yatırımı ise DTC’nin pırlanta satışlarını yüzde 25 oranında arttırmasını sağlamış.

Pazar katlama fikri: Tria

DTC’nin kuruluş amacı olan pırlanta pazarını büyütmek çok basit ama müthiş bir fikirle yepyeni bir hayat buldu kendine. Bu fikir, Türkiye’de ve dünyada genç kızların, evli kadınların hayallerini süsleyen tek taş yüzüğün yerini üç taş pırlanta yüzüğe bırakmasıydı. Yani TRIA markalı üç taşlı pırlanta kullanılan ürünlere. Sadece yüzük ile kalmadı TRIA markası tüm ürünler için tasarlandı. Küpe, bilezik, kolye, gerdanlık vb... Dünyanın en akılcı pazar genişletme kampanyası. Kampanyanın sloganı ve marka vaadi ise kimsenin kolay kolay kulak ardı edebileceği cinsten değil. “Tria, sevginizin dünü, bugünü yarını”. Gerisi reklam, pazarlama ve iletişim süreçlerine kalmıştı. DTC tüm dünyada yaptığı etkinlikler, başarılı iletişim ve reklam kampanyaları ile Tria’yı dünyanın yeni modası haline getirdi. DTC her yıl Tria ve diğer ürünlerinin iletişimi yapmak için ne kadar para harcadığını biliyor musunuz? Sıkı durun, tam tamına 200 milyon dolar. Türkiye’nin bir yıl boyunca ülkemizi yurtdışında tanıtmak için harcadığı paranın tam beş katı.

Nil tek taşla gelince

Türkiye’de DTC ve pırlanta pazarı için her şey yolunda giderken Nil Karaibrahilgil’in tek taşlı şarkısı bir çuval inciri berbat etti. DTC yıllarca insanların aklına Tria markası sokmaya çalışırken Nil tek şarkıyla hedef kitlenin kafasındaki algılamanın üzerinden silindir gibi geçti. Çünkü şarkıya göre tek taş hala önemli ve gerekli bir ürün. Hem de kadın erkek arasındaki güç dengesinin sembolü. Bir araştırma var mı bilmiyorum ama şarkı çıktıktan sonra yaz aylarındaki evlenmelerin de gazıyla tek taş yüzük satışlarında artış yaşanmış, mıdır acaba? DTC hemen harekete geçti ve Nil Karaibrahimgil ile bir dergi eki çıkardı. Model olarak Nil’i kullandı. Aylık kadın dergisiyle dağıtılan bu ekin şöyle bir amacı vardı. Siz Nil’in şarkısına bakmayın, Tria’yı tercih etmeye devam edin. Nasıl güzel bir pazarlama hikayesi değil mi? Ben şarkıyı her “duyduğumda” (hiç Nil dinlemem de) bunları düşünüyor ve gülümsüyorum.

Sporun zirvesi toplanıyor



Türkiye’de spora yatırım yapan markalar ve mesajlarını spor aracılığı ile veren kurumlar artıyor. Bu tespitten hareketle birincisi düzenlenen SporİST'06 1. Spor Zirvesi ve Fuarı, 23-27 Ağustos tarihlerinde "Oyunun Ötesinde" ana teması ile İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleştirilecek. Esente Organizasyon Fuarcılık tarafından düzenlenen fuarın açılışını Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin yapacak. Zirvede ayrıca çok renkli geçeceği şimdiden belli bir panel yapılacak. Bakan Şahin, 5 futbol kulübünün yöneticilerinin katılımıyla düzenlenecek "Başrol Oyuncusu: Futbol" adlı paneli de yönetecek. Panele Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, Trabzonspor Başkanı Nuri Albayrak ve Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki konuşmacı olarak katılacaklar.

Renkli etkinlikler

Zirve sırasında renkli ve ilginç etkinlikler ve futbolcuların katılacağı imza törenleri düzenlenecek. Zirve kapsamında Galatasaraylı eski futbolcu Bülent Korkmaz’ın forma koleksiyonu sergilenecek. Ayrıca Formula 1 İstanbul GP’si yaklaşırken F1 otomobillerinin simülasyonunu kullanarak İstanbul Park heyecanına ortak olabilirsiniz. Zirveye kayıt yaptırmak için http://www.sporzirvesi.com/ adresindeki formu doldurmak gerekiyor

Haftanın Kitabı


Uluslararası Müzakere

Uluslararası ilişkilerde hep karşımıza çıkan, haber bültenlerinde, gazetelerde hep siyasi haberlerde yer olan bir konu “müzakere” olgusu. Elma Yayınevi’nin İş ve Yönetim Serisi’nden çıkan “Uluslararası Müzakere” kitabı konuyla ilgili detaylı bilgileri bir araya toplamış. Frank L. Acuff tarafından hazırlanan kitapta her ülkenin müzakere yöntemleri, kültürü, adetleri hakkında bilgi vererek başladığınız müzakereleri en iyi şekilde sonuçlandırma yönünde ipuçları veriyor. Kitapta 55 ülke hakkında selamlama yöntemleri, konuşma sırasında uzak durulacak konular, iş yemekleri gelenekleri ve sofra kuralları konusunda bilgiler bulunuyor. Eğer hayatınız yurtdışında yabancı ülkelerde anlaşmalar yaparak geçiriyorsanız çantanızda bulunması gereken bir rehber.

Uluslararası Müzakere
Frank L. Acuff
Çeviren:Serpil Demirci
305 sayfa, 5 YTL
http://www.elmayayinevi/

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

İki teker sevdası büyüyor


Türkiye’de son iki yıl içinde motosiklet tutkunlarının sayısı hızla artıyor. Motosiklet pazarı hızla büyüyor. Bugüne kadar sadece çılgın insanlar olarak gördüğümüz motosiklet kullanıcılarının profili her geçen gün genişliyor. Bunun için pek çok sebep gösteriliyor: Ekonomik akaryakıt tüketimi, Çin’den gelen ucuz motosikletler, Türk şirketlerin ürettiği markaların artışı gibi. Sebep her ne olursa olsun iki teker sevdasının arttığı bir gerçek. Yeni bir sektörün doğması iletişimciler için de yeni bir fırsat demek.

Satışta yüzde 200 artış

Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamlarına göre Türkiye’de 2006 yılının ilk çeyreğinde motosiklet ruhsatı alanların sayısında yaklaşık yüzde 200’lük bir artış gözlendi. Yaz aylarının başından beri motosiklet sürüş eğitimleri veren kurumlara başvuru sayısı tavan yapmış durumda. Bu sürüş eğitimlerini veren BMW Rider Academy, Honda Motorsiklet Eğitim Merkezi, Süleyman Memnun Motosiklet Eğitim Merkezi gibi uzman kurumların eğitim takvimleri eylül ekim aylarına kadar dolmuş durumda. Eğer bu kurslardan birine kayıt olmak isterseniz yedek kayıt yaptırmak ve asıl kayıtlı birinin işi çıkıp gelmemesi için dua etmek zorundasınız.

Yılda 200 bin motor satılıyor

Motosiklet Endüstrisi Derneği (MOTED) Başkanı Ferruh Tanay, son 3 yılda, yıllık ortalama motosiklet satışının 50-60 bin seviyesinden 200 bine ulaştığına işaret ederek, bu yıl rakamın 300 bini aşmasının beklendiğini anlatıyor. Ferruh Tanay, motosiklet için verilen banka kredileri, kullanım kolaylığı ve otomobile oranla 6'da bir düzeyinde kalan akaryakıt sarfiyatının, sektörün büyümesinde önemli etken olduğunu söylüyor. Tanay, özelikle Çin'den getirilen ucuz motosikletlerin de doping etkisi yarattığını belirtiyor.

Trafik derdine çözüm

Tanay, bu yıl motosiklet ithalatının 200 milyon doları bulacağını tahmin ediyor. Sektörün yurt içindeki cirosunun ise 1 milyar dolara yaklaştığını anlatan Tanay’a göre, motosiklet kullanımı, özellikle büyük şehirlerde büyük avantaj, çileden çıkaran trafik yoğunluğunun yanında bir otomobili park etmeye kalksanız 5 YTL'den başlayan ücret ödüyorsunuz, ancak, motosiklet için böyle bir sorun yok. Otomobil için verilen aylık park ücretine, 20-30 YTL taksitle bile motosiklet almak mümkün.

F1’in Galibi Petrol Ofisi

Formula 1 ile ilgili son günlerde gazetelere yansıyan farklı haberler görüyorum. Türkiye’de bu yıl 25-26-27 Ağustos tarihlerinde İstanbul Park’ta ikincisi yapılacak olan Formula 1 yarışına ilgi olmadığı yönünde haberler okuyoruz. Geçtiğimiz yıl 100 bin kişinin üzerinde bir seyirci kitlesi çeken Türkiye Formula 1 yarışının bu sene ilgisini yitirdiği, şimdiye kadar sadece 20 bin bilet satıldığı konuşuluyor. Dünyanın en önemli ve en çok kişinin izlediği Formula 1’in Türkiye’deki geleceği tehlikeye mi giriyor? Her yıl Formula 1 takvimine girebilmek için dünyanın farklı ülkeleri büyük uğraş veriyor. Türkiye daha ikinci yılında ilgisizlik nedeniyle takvimden çıkarılırsa büyük hayal kırıklığı yaratır.

WRC Türkiye’ye gelmiyor

Formula 1’den sonra dünyanın en fazla seyirci çeken bir diğer otomobil yarışı işe doğal parkurlarda koşular Dünya Ralli Şampiyonası (WRC). Bir ayağı da Türkiye’de Antalya’da koşulan Ralli, Türkiye’yi yarış takviminden çıkarttı. Yeterli ilgi görmeyen ve bilet satışları istenilen düzeye ulaşmayan WRC Türkiye’ye artık uğramayacak. Oysa WRC yanı başımızda Yunanistan Akropolis ayağı ve Güney Kıbrıs ayağı ile binlerce yarış severin ilgisini çekmeyi uzun yıllardır başarıyor.

F2’de alkışlar Jason’a

Formula 1’in gördüğü ilgiden sonra Petrol Ofisi Formula 2 takımının ana sponsoru olarak çok doğru bir sponsorluk stratejisi geliştirdi. Son yıllarda Türkiye’de motorsporlarına olan ilginin arttığını herkes görüyor. PO takımında İtalyan pilot Giorgio Pantano ile birlikte Jason Tahincioğlu yarışıyor. Pantano, Fransa GP’sinde birinci oldu. Jason ise her yarışta biraz daha pişiyor ve başarılı sonuçlara imza atıyor. PO takımını İstanbul Park’ta izleme fırsatı bulacağız. PO bu sponsorluğu için yaptığı iletişim yatırımı da dikkat çekiyor. Sadece sponsorluk imzalamakla yetinmiyor bunun düzenli ve sürekli bir şekilde iletişimini de yapıyor. PO yarış otomobillerinin görüntüsü eşliğinde İstiklal Marşı’nın yer aldığı reklam motorspor tutkunlarının tüylerini diken diken etmeye yetti. İletişim dünyasından reklamı eleştirenler de oldu ama bunlar geçici eleştiriler. PO ofisi içinde bulunduğu Doğan Grubu’nun basın desteğini de arkasına almış, dolu dizgin ilerliyor. Tüm bu olumlu hava içinde, bilet polemikleri sürse de bu yılın Formula 1 yarışını PO’nun kazanacağı kesin. Pistte olmasa bile gönüllerimizde. Alkışlar Jason ve PO takımına.